|~Pc kopat 2oo8~|| HACKİNG ,SECURİTY,PROGRAMLAMA,PROGRAM,İNTERNET ERİŞiMİ ,PAYLAŞIM PORTALI BİLGİSAYAR, WEB PROGRAMLAMA,İNTERNET ERİŞİMİ, PROGRAMLAMA VE PC BAKIM, DONANIM, PC GÜVENLİK SUNUCU YOLU |
| | İBRET ALINACAK HİKAYELER | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
XabrkX Admin
Mesaj Sayısı : 573 Nerden : NOLDU BİZEMİ GELCEN ? :D :D Lakap : ******kaRİZma******* RUH HALİ : SADECE BU KONUDA AŞAĞIDAKİ KADAR TEŞEKKÜR EDİLDİ : <div class="js-kit-rating" view="score"path="" title="" permalink=""></div><script src="http://js-kit.com/ratings.js"></script> TAKIM : Kayıt tarihi : 09/07/08
| Konu: İBRET ALINACAK HİKAYELER Perş. Ağus. 07, 2008 11:16 am | |
| O gün çok heyecanlıydım. Büyük bir merak içersindeydim. Annemle birlikte mahallemizde yalnız başına yaşayan ve gözleri görmeyen, yaşlı bir teyzeyi ziyarete gidecektik. Arkadaşım Esra’ya bu ziyaretimizden söz ettim. O umursamaz bir tavırla: - Ne yapacaksın? Kör bir kadını mı ziyaret edeceksin? diye söylendi. Esra’nın bu yakışıksız sözlerine karşılık; yaşlı ve özellikle yalnız yaşayan, hasta ve kimsesizlere yapılan ziyaretlerin, Allah katında çok sevap olduğunu, onun bu sözlerini ise, kendisine hiç mi hiç yakıştıramadığımı söyledim. O gün, sürekli bir biçimde Esra’nın sözlerini düşündüm. Üzüldüm, üzüldüm. Bir insan hiç bu kadar acımasız, duygusuz olabilir miydi? Annemin daha önce bu teyzeye yaptığı ziyaretler sonrasında bana anlattıklarını hatırladım. Yaşlı âmâ teyze nasıl da memnun olmaktaydı annemin ziyaretlerinden. Ona dualar ettiğini nasıl da mutlu olduğunu bir bir anlatmıştı annem. Evet bu yaşlı âmâ teyzeye gidecektik annemle. Anneme, önceki gün Esra’yla konuşmamızdan söz ettim. Kör bir kadını niçin ziyaret edeceğimizi sorduğunu söyledim. Annem sözlerimin sonunu bile beklemeden, Esra’nın duyarsızlığına büyük bir tepki gösterdi. Kızdı. İnsanların birbirine karşı sorumlulukları olduğunu söyledi. Peygamber Efendimiz’in komşu haklarına ne kadar önem verdiğini anlattı. °Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ sözünü her birimizin bir ilke olarak benimsememiz gerektiğini söyledi. Annemin anlattıklarını merakla dinliyordum. Bir Müslüman çocuk olarak, insanları sevmemizi, yaşlılara, kimsesizlere, yoksullara yardımda bulunmamız gerektiğini bir kez daha hatırladım. Esra’nın tavrı, bu konuda yeniden düşünmeme neden olmuştu. Annem, Esra’nın “Kör kadın” sözüne de çok kızmıştı. Bana kör ile âmâ kelimelerinin anlamını ayrı ayrı anlatmaya başladı. O zaman kör kelimesinin, daha çok doğruları, gerçekleri görmeyen, insanlıktan sevgiden uzak olan insanlar için kullanıldığını öğrendim. Annem, Kur’an-ı Kerim’de ilâhi gerçekleri görmeyen insanlar için: “Onların gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri kilitlidir“ ifadelerinin yer aldığını söyledi. Gözleri eşyayı, dünyayı görememek demek olan âmâ kelimesini kullanmanın, daha doğru olacağını anlamıştım.
O gün, okuldan eve gelir gelmez, önlüğümü çıkardım. Annem de hazırlanmıştı. Ağabeyime bir not yazarak evden çıktık. Annem yolda, gideceğimiz teyzeyle ilgili olarak bana bilgi verdi. İnsanları ziyaret etmenin, onları sevmenin herkes için bir görev olduğunu bir bir anlattı. Sekiz on merdiven çıktıktan sonra apartmanın giriş katındaki sol dairenin kapısını çaldık. Kapı açıldı. Yaşlı âmâ teyze işte karşımızdaydı. Bizi içeriye buyur etti. Bir köşeye oturduk. Bugüne kadar, çarşılarda; caddelerde âmâ insanlar görmüştüm. Ellerindeki bastonlarla, dikkatlice yürüyen bu insanların yerine kendimi koyar, onların hallerini anlamak isterdim. Görmeden yürümek nasıl da zordur. Bu insanların durumunu düşünmeden yapılan: kaldırımlar, açılıp da kapatılmayan çukurlar, onların hayatını nasıl da zorlaştırıyor kim bilir? İşte şimdi karşımda yine gözleri görmeyen, yaşlı ve kimsesiz bir teyze duruyordu. Annem, teyzenin hatırını, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu. Güler bir yüz, temiz bir dille: - Allah’a şükür yavrum, sağ ol önemli bir ihtiyacım yok. Zaten zaman zaman bir iki komşu da ziyaretime geliyorlar. İhtiyaçlarımı karşılıyorlar sağ olsunlar, cevabını verdi. Âmâ teyzenin adının Cevriye olduğunu öğrenmiştim. Cevriye Teyze, yıllar öncesinde geçirdiği bir hastalık sonunda yedi defa gözlerinden ameliyat olmuş. Ne yazık ki, ameliyatlar olumlu sonuç vermemiş. Gözleri o yıllardan bugüne görmüyormuş. Cevriye Teyze bunları anlatırken, ben bütün dikkatimle onu inceliyor ve dinliyordum. Güzel, nurani, temiz bir yüzü vardı. Yavaş yavaş konuşuyordu, ikimizi de görüyormuş gibi konuşuyordu. Bir yandan annem ve teyzenin konuşmalarını dinliyor, bir yandan da evin, beni hayrete düşüren, temizliğini düşünüyordum: Bu evi, Cevriye Teyze böyle temizleyemezdi. Mutlaka bir tanıdığı, bir başka komşu teyze gelip evi temizliyordu. Ben bu düşünceler içerisinde şaşkın bir haldeyken bana: - Boncuk! Sen nasılsın? diye seslendi. Beni nasıl fark etmişti bilemiyorum. Hiç sesimi çıkarmamıştım. Yalnızca onları dinlemiştim. Kim bilir... Cevriye Teyzenin bana, Boncuk diye seslenmesi, hoşuma gitmişti. Ona iyi olduğumu, teşekkür ettiğimi söyledim. Ben de onun hatırını sordum. Cevriye Teyzeyle annem ne kadar konuştu? Bilemiyorum. Ama havanın kararmaya başladığına bakılırsa, birkaç saat olmuştu. İzin isteyerek ayrıldık Cevriye Teyzelerden. Ben onun elini öptüm. O da beni yanaklarımdan öptü. Teyze’den ayrılıp evimize dönerken, annemle yine onu, Cevriye Teyzeyi konuştuk. Şimdi evde yapayalnızdı. Gözleri görmüyordu. Evin işi, yemek, bulaşık... Bir sürü yapılması gereken iş... Hangisini nasıl yapacaktı? Bunları yaparken nasıl da zorlanacaktı? Hele temizlik işi... Anneme sordum: - Cevriye Teyze işlerini nasıl yapabiliyor? Annem, Cevriye Hanım’ın işlerini bizzat kendisinin yaptığını, zor da olsa yapmaya çalıştığını, zaman zaman da bazı komşuların ona yardımcı olduklarını, evin kirlendiğini ise kokudan anladığını söyledi. Herkesin pek çok derdi olabileceğini, önemli olan bu sıkıntıları aşarak yaşayabilmek olduğunu hatırlattı. Bu noktada, daha büyük sıkıntıları, hastalıkları olan insanlara bakarak, halimize şükretmemiz gerektiğini öğütledi. Kendimi, ailemizi, ağabeylerimi, anne ve babamı, evimizin şartlarını düşündüm. Ufak tefek sıkıntılara rağmen, önemli problemlerimiz yoktu. Allah’a şükrettim. Sıkıntılı, hastalıklı, yoksul ailelere ise yardım etmesini diledim Allah’tan. O akşam, gözlerimde Cevriye Teyze’nin evi, temizliği, güler yüzlülüğü, kulaklarımda ise, annemle konuşurken söylediği sözlerin hemen hepsi kalmıştı. Ama bu sözlerin içinde şu özlü sözü, ömrüm boyunca hiç unutmayacağım: - Önemli olan, insanın gözlerinin görmesi değil, asıl önemli olan şey, Allah sevgisini, kardeşliği, insanlığı görememektir. İnsan gönü! gözüyle de dünyayı görebilir. İnsanları sevebilir, insanlara yararlı olabilir. Ama asıl körlük: Allah sevgisini, asıl güzellikleri görememektir. | |
| | | XabrkX Admin
Mesaj Sayısı : 573 Nerden : NOLDU BİZEMİ GELCEN ? :D :D Lakap : ******kaRİZma******* RUH HALİ : SADECE BU KONUDA AŞAĞIDAKİ KADAR TEŞEKKÜR EDİLDİ : <div class="js-kit-rating" view="score"path="" title="" permalink=""></div><script src="http://js-kit.com/ratings.js"></script> TAKIM : Kayıt tarihi : 09/07/08
| Konu: Geri: İBRET ALINACAK HİKAYELER Perş. Ağus. 07, 2008 11:16 am | |
| Kalp gözü açık bir insandı. Şam’da oturuyordu. Bir ara şehirde büyük bir kıtlık çıkmıştı. Halkın büyük bir kısmı bu krizden etkilenerek bahçelerini ve arazilerini ucuz fiyata satmış, başka yerlere göç etmişlerdi. Hanımı, bu fırsatı değerlendirmek arzusundaydı. Boynundaki çok değerli gerdanlığını vererek, kocasından bir bahçe satın almasını istedi. Kalp gözü açık zat, gerdanlığı sattı. Aldığı parayla bahçe satın almayıp, onu krizden çok zarar gören fakirlere sadaka olarak dağıttı. Eve dönünce hanımına: – Gerdanlığı sattım. Onunla Şam’da güzel bir bahçe satın alacaktım. Ama baktım ki, insanlar zor durumda. Kıtlık sebebiyle, muhtaçların sayısı bir hayli fazla. Bunun üzerine, Şam’da bahçe satın almaktan vazgeçip cennette bir bahçe satın almayı düşündüm. Ve gerdanlığın parasını fakir halka sadaka olarak dağıttım. Gerçi Şam’da bir bahçe satın alamadım ama, İnşaallah cennetten bir bahçe satın almışımdır. Hanımı, beyinin bu açıklamasını büyük bir memnunlukla karşıladı. “Çok iyi yapmışsın” dedi.
Ey Yüce Rabbim! Bizlere böyle bir iman ve eşlerimize de böyle bir teslimiyet nasip eyle. Âmin! Âmin! Âmin! | |
| | | XabrkX Admin
Mesaj Sayısı : 573 Nerden : NOLDU BİZEMİ GELCEN ? :D :D Lakap : ******kaRİZma******* RUH HALİ : SADECE BU KONUDA AŞAĞIDAKİ KADAR TEŞEKKÜR EDİLDİ : <div class="js-kit-rating" view="score"path="" title="" permalink=""></div><script src="http://js-kit.com/ratings.js"></script> TAKIM : Kayıt tarihi : 09/07/08
| Konu: Geri: İBRET ALINACAK HİKAYELER Perş. Ağus. 07, 2008 11:17 am | |
| Halife Hazreti Ömer (r.a.) Eshab-ı Kiram'dan bir zatı vali tâyin etmek üzere huzuruna çağırmıştı. Hazreti Ömer'in torunlarından biri çıkageldi. Hazreti Ömer torununu kucakladı, öptü ve onun gönlünü hoş etti. Orada bulunan zat Hazreti Ömer'e (r.a.):
— Ya Ömer! Sen çocukları sever misin? Halbuki ben, on tane torunum olduğu halde hiç birisini bu zamana kadar kucağıma almadım ve öpmedim, dedi.
Hazreti Ömer ona:
— Allah senden merhameti kaldırmışsa ben ne yapayım? dedikten sonra «Kendi çocuğunu ve torununu sevmeyen, halkı hiç sevemez» diyerek vali tâyin etmekten vazgeçti. | |
| | | XabrkX Admin
Mesaj Sayısı : 573 Nerden : NOLDU BİZEMİ GELCEN ? :D :D Lakap : ******kaRİZma******* RUH HALİ : SADECE BU KONUDA AŞAĞIDAKİ KADAR TEŞEKKÜR EDİLDİ : <div class="js-kit-rating" view="score"path="" title="" permalink=""></div><script src="http://js-kit.com/ratings.js"></script> TAKIM : Kayıt tarihi : 09/07/08
| Konu: Geri: İBRET ALINACAK HİKAYELER Perş. Ağus. 07, 2008 11:18 am | |
| 5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.
Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim. Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya. Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?
2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasım: Ah evet. Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım.
25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..
10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var. Anneme benziyorum galiba.
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız.. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı. Hiç duymadığım bir şey bu. Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka. Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?
28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne. Anne. Anneciğim. Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap. Anne. Kolumu çekiyorlar anne. Canım yanıyor anne... Anne. Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne. Anne kalbimi parçalıyorlar. Anneciğim. Anne. Anne. An.
Ah! Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun !. | |
| | | XabrkX Admin
Mesaj Sayısı : 573 Nerden : NOLDU BİZEMİ GELCEN ? :D :D Lakap : ******kaRİZma******* RUH HALİ : SADECE BU KONUDA AŞAĞIDAKİ KADAR TEŞEKKÜR EDİLDİ : <div class="js-kit-rating" view="score"path="" title="" permalink=""></div><script src="http://js-kit.com/ratings.js"></script> TAKIM : Kayıt tarihi : 09/07/08
| Konu: Geri: İBRET ALINACAK HİKAYELER Perş. Ağus. 07, 2008 11:18 am | |
| Bir akşam geç saatte karanlık sokakta yürürken çalılıkların arkasından boğucu çığlık sesleri duydum. Yavaşlayıp sesi dinlediğimde, duyduklarımın boğuşma sesleri olduğunu anladım. Ağır hırıltılar, yırtılan kumaş sesleriydi bunlar. Bir kızın saldırıya uğradığını fark ettim. Müdahale etmeli miydim? Kendi güvenliğim için endişelenmiştim ve bu gece yeni yolu tercih ettiğim için lanet okudum. Sadece, en yakın telefona gidip polisi mi aramalıyım diye düşündüm. Sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelmesine rağmen, aklımı başıma almam sadece birkaç saniyemi almıştı. Bu arada kızın sesi gittikçe zayıflıyordu. Hızlı bir şekilde hareket etmem gerektiğini biliyordum. Nasıl bırakıp gidebilirdim?
Sonunda kararımı verdim. Kendi hayatımı riske atsam bile, bu meçhul kıza sırtımı dönemezdim.
Cesur ve atletik bir erkek değildim. Güçlü biri olduğumu söylemek de imkânsızdı. O gücü nereden bulduğumu bilmiyorum; ama kıza yardım etmeye karar verdikten sonra gücümün arttığını hissettim. Çalılıkların arkasına koştum ve saldırganı kızın üstünden çektim. Yere düştük, biraz boğuştuk, sonra da saldırgan benden kurtulup kaçtı.
Ağır ağır soluyarak yukarı tırmandım ve ağacın arkasına çömelmiş hıçkırarak ağlayan kıza yaklaştım. Karanlıkta yüzünü tam seçemiyordum. Onu daha çok korkutmamak için biraz uzaktan konuştum.
"Tamam, geçti" dedim yavaşça. "Adam gitti. Şimdi emniyettesin."
Uzun bir sessizlik oldu. Sonra, hayret ve şaşkınlıkla şu sözleri duydum:
"Baba, sen misin?"
Sonra da, ağacın arkasından küçük kızım Selime çıktı.
Saygıderğer Komutanlarım dini hikayeler Alıntıdır. | |
| | | | İBRET ALINACAK HİKAYELER | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|